FREUD VE BABA

FREUD VE BABA

FREUD VE BABA

Freud, insanın gelişimin her evresinde babanın büyük bir etkisi ve rolü  olduğunu ,özellikle erkek çocuklarda baba  ile sevgi dolu bir bağ kurmanın kıymetli olduğunu söyler.  Ancak kurulan bu bağ neticesinde sağlıklı gelişim gerçekleşir ve Oedipal dönem çözülme evresinden geçebilir. Bu kompleksin adı, Yunan mitolojisindeki Oedipus karakterinden gelir. Oedipus, bilinçsizce babasını öldürüp annesiyle evlenen bir figürdür. Freud'a göre, bu durum, çocukların psikoseksüel gelişimlerinde önemli bir aşamayı temsil eder.

 Freud’a göre Oedipus kompleksi şu şekilde gerçekleşir: Erkek çocuk fallik evreye girdiğinde anneye karşı cinsel arzuları oluşur ve bu babayla çekişme yaratır. Baba, çocuk ve anne arasında rakiptir; babaya karşı rekabetçi bir tutum geliştirilir. Daha sonrasında “iğdiş edilme kaygısı” ve anne ile önceden özdeşleşmelerin etkisiyle çocuk ters bir Oedipal pozisyonda konumlanır: artık baba sevgi nesnesi ve anne kıskanılacak figürdür (Freud, 1958). Freud, bu dönüşümü çocuğun sevgisini korumasına yönelik bir çabası olarak görür. Baba, aynı zamanda çocuğun içsel dünyasında süperego'nun oluşmasına katkıda bulunur, bu da bireyin ahlaki değerlerini ve davranışlarını şekillendirir. Baba ile kurulan ilişki, bireyin ilerideki tüm ilişkilerinde ve benlik algısında derin etkiler bırakabilir.

 Baba figürü, psikanalitik kuramda Oidipal dinamikler bağlamında önemli bir yere sahipken, zamanla nesne ilişkileri kuramlarıyla birlikte anne-çocuk ilişkisi ön plana çıkmıştır. Klein ve Mahler gibi kuramcılar, annelikle ilişkili kavramlara daha fazla odaklanırken, 1960’lardan itibaren Bion, Winnicott ve Bowlby gibi isimler, bağlanma teorisiyle erken dönem anne-çocuk ilişkisini merkeze almıştır. Lansky'nin belirttiği gibi, annelik biyolojik bağımlılıkla ilişkilendirilirken, babalığın kültürel ve sosyal dinamiklerle şekillendiği görülüyor.

Babalığın çeşitli makalelerdeki yerine bakacak olursak  sevgi, hayranlık ve özdeşleşme nesnesi olarak baba, bedensel bakım veren baba, güçlü ve hatta tümgüçlü baba, büyük adam olarak baba, teskin edici bir koruyucu olarak baba, tehditkâr bir iğdişçi ve çocuğun otoerotik faaliyetleri ve nesne yönelimli Oidipal arzularına karşı ketleyici bir otorite ve son olarak bağımsızlığa erişmeden önce aşılması gereken otorite figürü olarak baba. Erken dönemdeki baba, en başından itibaren anne-çocuk çiftini koruyan, kollayan, bir arada tutan, yeri geldiğinde anne yerine bakım veren, yapıyı bütünleştiren figürdür (Winnicott, 1957). Bu noktada Freud’un ‘baba’sı düşlemsel, bilinçdışındaki baba iken Winnicott’ın yaklaşımında gerçek babadan söz edilebilir (Habip, 2012). Baba olgusu üzerine  Lacan (1949), gelişimsel olarak değil dilin gelişimine dayanarak, yapısal bir modelle babalığı ele almaktadır. Anne-çocuk birlikteliğinin kırılmasında babanın oynadığı rol, dil sistemine geçişi sağlar. Bu sayede de çocuk nesne halini alır ve kültüre girişi sağlanır. Sembolik kastrasyonBabanın Yasası”nı oluşturur. “Babanın Yasası’’nın ayırdına varılması gerçekte babanın varlığına bağlı değildir. Annenin kendi sembolik babasıyla ilişkisi ve çocuğun gerçek babasıyla olan ilişkisini yönlendiriş biçimi belirleyici olabilir (Lacan, 1949). 

Babasal işlemin dört boyutu, baba figürünün çocuğun gelişiminde kritik roller üstlendiğini ortaya koyar. 

1.Ayırma: Baba, çocuğun anne ile olan füzyonel ilişkisinden ayrılmasını kolaylaştırır, bağımsızlık geliştirmesine yardımcı olur.

2.Zihinsel yapı: Baba, düşünme ve simgeleştirme yeteneklerini destekleyerek, çocuğun zihinsel gelişimine katkıda bulunur.

3.Duygulanım yönetimi: Baba, güçlü duyguları yönetme ve mahrumiyete tahammül etme kapasitesini geliştirir, bu da saldırganlık gibi duyguların kontrolünü kolaylaştırır.

4.Ruhsal güvenlik: Baba, çocuğun olumsuz duygularını düzenleyerek güvenli bir ortam yaratır, bu da çocuğun duygusal istikrarını artırır.

Bu boyutlar, babanın çocuk üzerindeki etkisini anlamaya yardımcı olur.